İnsanın birini etkilemesi demek ona kendi ruhunu vermesi demektir de ondan. bu insan kendi doğal düşünceleriyle düşünmez artık, kendi doğal ihtiraslarıyla yanmaz. erdemleri sahici değildir. günahları -günah diye bir şey varsa eğer- ödünçtür. bu insan başka birinin müziğinin bir yansıması olup çıkar, kendisi için yazılmamış bir rolde oynayan bir aktör. yaşamanın amacı kişinin kendini geliştirmesidir. doğamızın gereği kusursuz olarak gerçekleştirmek: işte her birimizin burada olmamızın nedeni budur. oysa şimdilerde insanlar öz benliklerinden korkuyorlar. görevlerin en yücesini, yani kişinin kendi öz benliğine olan görevini unutmuşlar. hayırseverliklerine diyecek yok. açları doyuruyorlar, dilencileri giydiriyorlar. gel gör ki kendi ruhları aç, çıplak. soyumuzda cesaret diye bir şey kalmamış. belki de hiçbir zaman yoktu. toplum korkusu -ki ahlakın temelidir-, bir de dinin püf noktası olan Tanrı korkusu: bizi yöneten iki şey işte bunlar. öte yandan, gene de ben şuna inanıyorum ki bir tek a